OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
YAŞAMIN İÇİNDEKİ MATEMATİĞİ MÜFREDAT PROGRAMINA NASIL
UYGULARIZ?
Müfredat program1arını uygularken ezbercilikten
kurtarılacak biçimde düzenleme yapılırsa, öğretmenin de aynı doğrultuda
kendisini yenilemesi gerekmektedir.
Kendisi de ezberci sistemden gelen
öğretmenler nasıl öğrendilerse öyle öğreteceklerdir. Sadece müfredat programlarının uygulanmasının değiştirilmesi
yetmez. Bilgisini öğrencisine aktarırken kendisi nasıl öğrendiyse aynı şekilde
öğretecektir. Oysa her öğrencinin
öğrenme biçimi diğerinden farklıdır. Farklı öğrenme biçimlerini fark ederek
kendisi de yeni öğreniyormuşçasına heyecan yaşama1ı ve bu heyecanı öğrencisine
de yaşatmalıdır. Öğrenciler müfredat program1arına uygun hazırlanan bir
kitaptan daha fazlasını öğretmeninden öğrenmelidir. Ça1ışmaktan mutluluk duyan
bir öğretmen öğrencilerini etkiler. Öğretmen, hem tahtanın başında hem de
sırada oturan olmasını bilmelidir. Bir öğrenci için en önemli ça1ışma yeri sınıftaki
sırası ya da okulun bir laboratuarındaki bir masadır. Çalışmasının ana malzemesi kitapları ve defterleridir,
okulda yapılması gereken ana ça1ışma da derstir. Öğrenciye bir konu ile ilgili
bir kitaptan 10 sayfa okuması önerildiğinde, aynı konu ile ilgili başka
kaynaklardan 20, 30 hatta 40 sayfa okumasının gerektiğini, bunun da ezbere
öğrenmek için değil, düşünerek, keşfederek, merak ederek öğreneceğini,
anlayacağını sağlamak için olduğu kavratılmalıdır.
Öğretmen ve öğrenci
iletişimi güçlü olan bireyler olmalıdır. Meraklı, öğrenmeyi ve öğretmeyi seven,
yaptığı işten mutluluk duyan, açık sözlü, kendini e1eştirebi1en bir öğretmen
amacına ulaşır.
Kendi
kendini e1eştirebilen, öğrenememesinin suçunu sistemde, daha doğrusu kendi
dışında aramayan fakat içinde bulunduğu eğitim düzenini sorgulayan,
öğretmenlerini değerlendirebilen, öğrendiklerinin sadece sınavda başarılı olmak
için değil, yaşamı için gerekli olduğunu bilen öğrenci hedefini seçmiş
demektir.
Müfredat
programlarını uygularken öğretmenler öğrencisinin öğrenme biçimini de göz önüne
almalıdır. Doğal olarak çevre koşulları da önemli bir yer tutar. Damı akan iyi
ısıtılmamış, tahtası, sırası olmayan bir okulda geçim derdine can derdine
düşmüş bir öğretmenin mesleğini mutlulukla yapması nasıl beklenir. Okullarımız
yeterli alt yapıya sahip bir eğitim düzeni ve çağın gereği olan teknik donanıma
kavuşturulmadan çağdaş eğitimden bahsedebilir miyiz? Geçmişle bağlantı
kurularak, geleceği öğreterek bilgiyi zenginleştirmek amaçlardan biri
olmalıdır. En önemli hedeflerden biri kendi kendine öğrenen, öğreten, planlayan
bireyler yetiştirmektir. Kendini ve öğretmeni eleştirmekte eğitimin bir parçası
olmalıdır. E1eştri ise akılcı, kaliteyi artırıcı ve yönlendirici olmalıdır.
Öğretmene
yapılan eleştirilerden bazıları; ‘İyi anlatamıyor’, ‘Bilgisi yeterli değil’,
‘Zor soru soruyor’, ‘Az not veriyor’, ‘Sınıfta otorite kuramıyor’, ‘Öğrencilere
tepeden bakıyor’, ‘Aşağılıyor’, ‘Bazı öğrencilerle fazla samimi, onları
kayırıyor’, ‘Öğrencinin düzeyine inemiyor’, ‘Öğrenci ile i1etişim kurmakta
zorlanıyor’, ‘Öğrencileri anlamıyor’, gibi. Bu eleştirilerde yapıcı,
sorgulayıcı ve iyileştirici özelikler yok. Aynı biçimde öğrencilere yapılan
e1eştriler; ‘Çalışmıyorlar’, ‘İlgisizler’, ‘Kafaları çalışmıyor’, ‘Ders
dinlemiyorlar’, ‘Çok gürültü yapıyorlar’, ‘Saygısızlar’, ‘Kopya çekiyorlar,
bunlar adam olmazlar’, gibi sığ eleştiriler aşı1malıdır. Burada yapılacak
davranışlardan biri öğrencinin kendi kendini eleştirmesine destek olmaktır.
Ayrıca eğitim sadece okulda olmaz. Öğrendiklerimizin bir çoğunu okul dışında
görüyoruz. Öğrenilen her konu yaşamın bir parçası olacak biçimde ve eleştirerek
umutları doğrultusunda değiştirmeye çalışmalarına rehber olmak hedeflerden biri olmalıdır. Bu da bilgiyi
yaşamda nasıl kullanmamız konusunda ipucu verir. Saygılı karşılıklı
tartışmasını bilen, araştıran öğretmen ve öğrenciler olmalıdır.
Okullarda
uygulanan matematik müfredat programlarını olumsuz etkileyen etkenlerden biri
de dershanelerdir. Öğrenciler bilgi sahibi olmadan, çözüm üreten, düşünmeyi öğrenmeden,
düşünmeye ça1ışan, öğrenmeden öğrendiğini zanneden bireyler olmaktadır. Eğitim
ve öğretim okulda olur. Dershaneler okulda yapılan eğitim ve öğretime destek
olacak biçimde çözüm üretme konusunda yardımcı olan bir kurumlar olmalıdır.
Oysa ülkemizde dershaneler okulların alternatifi gibi gösterilmektedir. Parayla
umut satarak insanları umutsuzluğa itmektedir. Büyük bir sektördür.
Dershanelerdeki müfredat programları okulların paralelinde pedagoji kurallarına
uygun olmalıdır. Dershaneler okullardaki eğitimi bilinçsizce engellemektedir.
Öğrencilerimden birine değerli bir dershane öğretmeni arkadaşım “Geometride
ispata gerek yoktur. Sonuçları ezberleyin yeter. Teorem, ispat neymiş geç
onları.” demişti ve ben o öğrencime geometriyi öğretememiştim ve öğrencim
üniversite sınavlarında başarısız olmuştu. Anımsadıkça çok üzülüyorum. Büyük kentlerde ilkokuldan baş1ayarak,
dershanelere okula gider gibi giden öğrenciler sınıflarında farklı davranış
içine girmektedir. Her konuda bir formül ve kural arayarak ezberci sistemin bir
parçası o1duğunu sergilemektedir. Çok çalışıyor görünen, çok yorulan bir
öğrenci biçimi ge1işmekte ve çözüm üretemediği için başarı düşmektedir. 2000
yılı Ö.S.S. sonuçları da başarının
düştüğünün gerçeğini yansıtmaktadır. Matematikten kaçan öğrencilerin doğal
olarak sayısal bölümde başarısız olması, sınavlardan aldıkları puanları
etkilemektedir.
Düşünen,
düşündüğünü sorgulayan, pay1aşan, savunan, ge1iştiren, kendi yaşamını yöneten,
kendi seçimleriyle, kendi yaşamını yöneterek başarılı bireyler yetiştirmek
eğitim felsefemiz olmalıdır.
Ders kitap1arı
çağdaş, eğlenceli, birazda mizah an1ayışıy1a yazılmalıdır. Ayrıca kitaplarda
kazandırılacak davranışlar açık açık yazılmalıdır. Dil iyi kullanılarak, sözcük
dağarcığının genişletilmesi gerekmektedir. Kendisini ifade edemeyen üniversite
mezunları aramızda dolaşmaktadır. Test tekniği ile ezberci yetişen öğrenciler
çevreleriyle iletişim kurmakta zorlanıyorlar. İ1etişimde dilin çok önemli bir
yer tuttuğu yadsınamaz. Ayrıca ders kitaplarından öğrendiklerimizin çoğu
aklımızda kalmayabilir ama kazandığımız bakış açısıyla unuttuklarımızı
kolaylıkla anımsayabiliriz. Yeni bilgilere ulaşabi1iriz. Dünyaya daha geniş bir
açıdan bakabiliriz.
Günümüz
çocuğu bir çok bilgiyi daha erken öğrenebi1me olanağına sahiptir. İnsan
doğumdan itibaren tüm duyularını kullanarak öğrenmeğe çalışıyor. Bu çaba
bilinçli hale dönüşerek okulda öğretmen ve ders kitaplarından öğrenmeğe
dönüşüyor. Öğrenen insanın davranışları değişir. Amaç, bu davranışı
değiştirmektir. Eğitimciler eğitimi ‘Bireyin davranışlarında kendi
yaşantıları yoluyla değişmeler oluşturma süreci’ olarak tanımlıyorlar.
Okulda verilen eğitimin temel bileşenleri kısaca, hedefler, hedefleri
gerçekleştirmede kullanılacak eğitim programlarıyla beraber bu programların
hedefleri gerçekleştirip gerçek1eştirmediğini belirlemeye yarayacak ölçme ve
değerlendirme işlemleridir. Ölçme ve değerlendirme işlemi ise sınavlar ve bu
sınavlarda alınan notlardır. Ölçme ve değerlendirme işi ilk bakışta kolay bir
iş gibi görünse de bu öğretmenin her öğrenciye doğru bir yaklaşım bulmakta ve
onun kalbindeki bilgi açlığını teşvik etmekteki yeteneğini gerektirir. Çocuk
okul yaşamının ilk yıllarından itibaren bilgiye giden bir put tasarlar. Mükemmel
notlar. Bir çocuk için put, hoş ve ulaşılabilir iken diğerleri için
gaddar, acımasız ve amansızdır. Bazı çocuklar aldığı notla kendi kişisel
çabaları arasındaki bağlantıyı tespit edemez. Çocuk her zaman notlarını
zihinsel çabasının sonucu olarak görmelidir. Bu zihinsel çabalar, hiç bir zaman
sadece akılda tutmaya ve ezbere yönelik olmamalıdır. Analiz ortadan kalkınca
zihinsel çabada ortadan kalkar ye geriye sadece aptallaştırıcı bir kafa
doldurma kalır. Kafa doldurma, öğrencinin moral bütünlüğü açısından yıkıcı bir
etki yapar. Dersten nefret eder ve çalışmaktan vazgeçer. Gelişim çağındaki
gençler, önemli zihinsel çaba, yaratıcılık ve zeka gerektiren öğretim
konularına özel bir saygı gösterirler. Bu özelikle matematik için doğrudur. Bu
yaşlardaki öğrencilere matematik öğretimi yoluyla genç bir kişinin düşünsel
faaliyetlere olan ilgisinin, hatta düşünsel yapısının hangi yoldan ge1iştiğini
kavratabiliriz. Matematik öğrenecek olan birey matematik öğrenme heyecanını
duymalı, soyut düşünebilme yeteneğine sahip olmalı ve hayal gücü bulunmalıdır.
Dört
yıl önce Deniz’le ilkokul ikinci sınıftayken tanışmıştık. Matematik öğretmeni olduğumu öğrenince özel
bir ilgi gösterdi. Matematik dersini çok sevdiğini, zevk aldığını söyledikten
sonra, ‘Size bir soru sorabilir miyim?’ dedi. Ben de ‘Sor
bakalım.’ dedim. ‘6 kere 7 kaçtır?’ dedi. ‘Bu
soru çok zor bir soru,kolay kolay cevap
veremeyeceğim ama ben sana bir soru sorabilir miyim?’ dedim. ‘5
in içinde kaç tane 0 vardır?’ Düşündü ‘Bir dakika cevap vereceğim
ama 5 in içinde 0 olmaz. 50 nin içinde 0 var mı bir bakalım. Hayır onun da
içinde 0 olmaz.’ dedikten sonra ‘Anladığım kadarıyla siz bana
çok zor bir soru sordunuz. Çünkü, ben bu soruya yanıt
veremiyorum.’ dedi. Düşüncesinin doğru olduğunu verdiği yanıtında
gerçek yanıt olduğunu ancak böyle güzel bir açıklamanın yapılabileceğini, bu
açıklamasından dolayı ona teşekkür ettiğimi ve çok iyi bir öğretmeni olduğunu
söyledim. Burada, Deniz soruya yanıt ararken, hayal gücünden yararlandı. İşte
müfredat programlarını uygularken
öğrencinin hayal gücünü de kullanabilmesine fırsat tanımamız gerekmektedir.
Matematiğin
yaşamın bir parçası olduğu öğrenciye hissettirilmelidir. Öğrendiği bilgileri
yaşamına uygulayabilmelidir. Bu uygulamayı yaparken neden, nerede, nasıl, kim
ve neyi sorularına yanıt vermelidir. Öğretmen konunun gerektiği davranışların
kazanılıp kazanılmadığını kontrol etmelidir. Bu da iyi bir planlama ile olur.
Konuların öğretme ve öğrenme süreçleri yapılan planlarda açık olarak
belirtilmelidir. Öğrencilere yıl içinde okuyacağı konular öğretim yılı başında
anlatılmalıdır. Öğrenciler öğrenecekleri konuları bilmelidirler. Hatta sınıf
panosuna ders konuları ve işleniş ile ilgili bilgiler asılabilir. Yapılacak
aktiviteler ve hangi konuları kapsadığı anlatılarak öğrencinin hazır olması
sağlanır. Müfredat programında istenilen davranışların kazandırılması için
sürekli yaşamın içindeki modellerini arayarak konuları işlemeliyiz. O zaman
müfredatı uygulamak ve öğrencinin öğrenmesi kolaylaşacaktır. Konular
kavratılırken öncelikle öğrenciye araştırma ve
soruşturma bilincini kazandırmamız
gerekmektedir. Öğretmen çok iyi bir gözlemci olmalıdır. Daha önce de
belirttiğimiz gibi her öğrencinin öğrenme biçimi ve süresi diğerinden
farklıdır. Tüm bunlar için öğrencilerde özellikle soru sorma yeteneğini
geliştirmek zorundayız. Soru sormasını bilen öğrenci sorularına yanıt aramayı
da öğrenmiş olur. Öğretmen soruyu niçin sorar? Öğrencinin kazandığı
davranışları kendini olumlu yönde geliştirmeye yönelik olup olmadığını görmek
için sorar. Öyleyse, müfredatı uygulamakta yöntem ve tekniklerde soru sorma
işlevi çok önemli yer tutar. Soru sorma, ders sırasında öğretmenin başvurduğu
tekniklerden biridir. Sorular iyi hazırlandığı ve yerinde kullanıldığı zaman
yararlı olur. Öğretmenler eğer sorularından verim almak istiyorlarsa
sorularının ölçme ve değerlendirme esasları
ile o konuya ait bilgilerin öğrenilmesi amacına uygun olmasına dikkat
etmeleri gerekmektedir.
1.
Soru
dilbilgisi kurallarına uygun, sade, anlaşılabilir biçimde olmalıdır. Farklı
öğrenciler farklı biçimde anlamamalıdır.
2.
Hangi
davranışın ölçüleceği iyi belirlenmelidir.
3.
Soru
ölçülecek konunun özüne uygun olmalıdır. Konuyu dağıtacak, gereksiz ayrıntılara
soruda yer verilmemelidir.
4.
Birden
çok yanıtı olan sorular sorulmamalıdır. Belirlenen koşullar içinde tek ve kesin
yanıt olmalıdır.
5.
Sorunun
yanıtı, ölçülen davranış düzeyini göstermelidir. Soruyla ölçülecek davranışı
kavrayan öğrenciler soruları yanıtlayabilmelidir.
Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye
Kurulunun hazırladığı Matematik Müfredat Programı gerçekten çok güzel hazırlanmıştır.
Müfredatı uygulayacak olan öğretmenler programı yeterli düzeyde
incelemiyorlar. Hatta bazı okullarda
müfredat programları dahi yok. 21 yıl Milli Eğitime bağlı okullarda 4,5 yıl da
özel okullarda matematik öğretmenliği yaptım. Özellikle son çalıştığım iki özel
okulda sadece matematikten değil diğer derslerden de öğretmenlerin müfredat
programından haberinin olmadığını gördüm. Hatta genel bir denetimde bir
öğretmenden yıllık planlarını nasıl hazırladığı sorulduğunda öğretmen arkadaş
müfettişe ders kitabını göstermişti. “Kitaptan hazırlıyorum” demişti. Son
çalıştığım özel bir ilköğretim okulunda ise sınıf öğretmenleri yıllık ve günlük
planlarını öğrencilere aldırdıkları dergilerden hazırlıyorlardı. Niçin öyle
hazırladıklarını sorduğumda şaşırdılar ve yıllardır bu şekilde hazırlıyoruz
dediler. Yaşamın içindeki matematiği öğrencilerine anlatıp anlatmadıklarını
sorduğumda sadece yüzüme baktılar.
Oysa, önce öğretmen yaratıcı olmalıdır. Hala ezberci sitemin getirdiği
olumsuzlukları yıkamadık. Bir matematik öğretmeninin hazırladığı sorular ve
yanıt anahtarı öylesine yanlışlıklarla doluydu ki dehşete kapıldım. Henüz daha
2 yıllık olan öğretmen yanlışını gösterdiğimde çok büyük tepki gösterdi.
Düzeltmek için gayret bile etmedi. Sadece benimle bir daha konuşmamakla
yetindi. Aynı öğretmen öğrencilere sayı doğrusunu öğretirken yanlış bilgiler
vermişti. Doğrusunu anlattığım zaman ben böyle öğretiyorum ne olmuş yani
biçiminde yanıt vermişti.
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim
üyelerinden Prof.Dr Hüseyin Alkan’ın yapmış olduğu bir araştırmaya göre;
Matematik Öğretimi Çağdaş Ölçülerde Değil
Türkiye’de Eğitim Ezbere
Öğretmenlerin Kendilerini Yenileyememesi Başarıyı
Olumsuz Etkiliyor
Matematik Dersinin Amaçları ile ilgili sorulara
olumsuz yanıtlar
Öğretmenlerin Hedefleri Yetersiz.
Bu araştırma ne denli eksik olduğumuzu göstermektedir.
Mutlaka müfredat programını yeteri kadar incelemeliyiz ve uygularken yaşamın
içinden modeller bulmalıyız. Öğrenci öğrendiklerinin yaşamda ne işe
yarayacağını mutlaka kavramalıdır. Konularımızı anlatırken öğrencinin soru sormasına fırsat vermeliyiz. Öğrencinin
sorduğu soruların tümünü
yanıtlamalıyız. Matematiği zorlaştırmadan eğlenceli bir biçimde öğretmeliyiz.
İlköğretimde kesirlerin paydasının nasıl eşitlendiğini soran bir öğrenciye,
öğretmen “Anlattık ya, anladın mı? Dikkat etseydin.” Diye yanıt verirse o
öğrenci bir daha yaşamı boyunca matematiği anlamaz ve soru sormaz.
Kaynaklar:
1.
Öğretmenin El Kitabı,
2.
Okulsuz Eğitim
3.
Milli Eğitim Bakanlığı
Matematik Müfredat programı.
Müyesser
SAKA
Matematik
Öğretmeni